Kurtlarla Koşan Kadınlar Kitap İncelemesi
- Zeyneb G
- 6 Oca
- 5 dakikada okunur

Herkese Merhaba,
Bugün çok sevdiğim bir kitabın incelemesi ile karşınızdayım. Mutlaka okunmalı dediğim kitaplardan biri olan Clarissa Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar adlı eseri kadınların içsel dünyasına, doğasına ve yaratıcı enerjisine yönelik etkileyici bir rehber niteliğinde adeta. Kitap, mitler, masallar ve arketiplerle kadınların yaşamlarına derin bir anlam kazandırmayı hedefliyor. Her bir bölümüyle, kadının "vahşi kadın" arketipini hatırlaması, anlaması ve onunla yeniden bağ kurması için okuyucuya el uzatıyor.
Yazarın, bir Jungiyan psikanalist, şair ve masal anlatıcısı olarak, bu kitabı sıradan bir kişisel gelişim metninden çok daha derin bir yere taşıdığını söyleyebilirim. Kitap, kadınların sadece bireysel hikâyelerini değil, aynı zamanda nesiller boyunca aktarılan kolektif travmaları, zaferleri ve özgürlük mücadelelerini de ele alıyor. Bu yönüyle, kadınlık deneyimini anlamak isteyen erkek okuyucular için de ufuk açıcı bir eser olduğunu düşünüyorum.
Estés, kitabı bir şifa yolculuğu olarak kurgulamış. Kadınların içsel doğalarını keşfetmeleri ve bastırılmış yanlarını onarmaları için rehberlik ediyor : “Kadın, vahşi doğasına yeniden bağlandığında, içindeki yıkılmış köprüleri tamir eder ve kendini hayata döndürür.” İşte bu cümle, kitabın özeti gibi. Çünkü modern dünyanın talepleri, kadınları doğalarından uzaklaştırırken, Kurtlarla Koşan Kadınlar, kaybedilen bu bağlantıyı yeniden kurmayı vaat ediyor.
Okurken fark ettim ki kitap, yalnızca bireysel bir arayış değil; aynı zamanda kolektif bir hikâyenin yeniden canlandırılması. Kadınlık tarihinin derinliklerinde saklı hikâyeleri, sembolleri ve masalları okudukça, modern dünyanın ruhumuzu nasıl dar bir kalıba soktuğunu daha net görebildim. Bu kitap, o dar kalıpları kırmak ve kadın ruhunu yeniden özgürleştirmek için bir anahtar sunuyor.
Vahşi Kadının Hatırlanışı
Estés’in temel tezi, her kadının doğasında "vahşi kadın" adını verdiği, içgüdüsel, özgür ve yaratıcı bir güç bulunduğu üzerine kurulu. Ancak bu güç, modern toplumun dayattığı roller, kurallar ve beklentiler nedeniyle bastırılmış ve unutulmuştur. Estés, bu unutulmuş gücü hatırlamanın yalnızca bireysel değil, kolektif bir iyileşme için de elzem olduğunu savunur. Vahşi kadın, insanın doğayla ve sezgileriyle kurduğu bağın bir sembolüdür. Onu hatırlamak, aslında kendi özümüzü hatırlamaktır.
Kitabın ana karakteri diyebileceğimiz vahşi kadın, toplumun "iyi kadın" tanımına tamamen zıt bir figürdür. O, içgüdülerine güvenir, sınırlarını korur, yaratıcıdır ve yaşamı bütünüyle kucaklar. Estés, “Vahşi kadın bir güçtür; doğanın içinde olduğu gibi kadının içinde de yaşayan bir hayat gücüdür” diyerek bu arketipi betimler. Bu söz, modern hayatın bizden çaldıklarını düşündüğümde daha da anlam kazanıyor. Günümüzde kadınlar, kendilerine dayatılan normlara uymak için doğalarındaki vahşiliği ehlileştirmeye çalışıyorlar. Ancak Estés’in dediği gibi, “Ehlileştirilmiş bir kadın, artık bir kadın değil, bir gölgedir.”
En çarpıcı örneklerden biri, kitabın başında anlatılan Mavi Sakal masalıdır. Bu masalda, Estés, kadının sezgisel bilgeliğini yitirmesini ve bunun sonuçlarını irdeler. Mavi Sakal, kadını kontrol eden ve onun merakını, sorgulama gücünü bastırmaya çalışan bir figürdür. Kadın, eşinin yasaklı kapısını açarak onun karanlık tarafını keşfeder. Estés, bu masalı şu şekilde yorumlar: Kadın, içsel sezgilerine ihanet ettiğinde, dışsal tehlikelerle karşılaşması kaçınılmazdır. Özellikle şu cümlesi çok etkileyicidir: “Kadının sezgileri, ona yaşamı boyunca bir rehber sunar; ancak onu bastırdığında, bu rehber sessizliğe gömülür.”
Bu kısımda çok kez kendi yaşamımı da sorguladım. Kaç kez sezgilerimi dinlemek yerine dışarıdan gelen seslere boyun eğdim? Bu, kadınların sıklıkla yaşadığı bir gerçeklik değil mi? Estés, bu tür hikâyeler aracılığıyla yalnızca bireysel farkındalığı artırmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal bir uyanışa da zemin hazırlıyor.
Bir başka güçlü metafor ise, vahşi kadının "kaybolmuş kemiklerini toplama" sürecidir. La Loba (Kemik Kadın) mitinde, Estés, çölde kaybolmuş kemikleri toplayan bir kadından bahseder. Bu kadın, kemikleri bir araya getirir ve onlara şarkı söyleyerek onları yeniden canlandırır. Bu hikâye, hayatımız boyunca kaybettiğimiz yanlarımızı toplama ve yeniden hayata döndürme sürecimizi temsil eder. Bu metafor, yalnızca kişisel değil, aynı zamanda kolektif bir dönüşüm için de bir çağrıdır. Kendime şu soruyu sormadan edemedim: Hangi kemiklerimi kaybettim? Hangi parçalarımı yeniden bulmam gerekiyor?
Estés’in La Loba’ya dair yorumu şu sözlerde özetlenir: “Hikâye, yalnızca bireyin parçalanmış yanlarını birleştirmekle ilgili değildir. Aynı zamanda, bir topluluk olarak kaybettiğimiz hikâyeleri, şarkıları ve ritüelleri yeniden bulmamız için bir çağrıdır.” Bu beni derinden etkiledi çünkü modern dünyada, hem bireyler hem de toplumlar olarak kendi köklerimizden uzaklaştığımızı düşünüyorum.
Modern Kadının Çıkmazı
Estés, modern dünyada kadınların karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan birinin, doğalarından kopmuş olmaları olduğunu savunur. Kadınlar, kapitalist sistemin taleplerine, toplumun beklentilerine ve ataerkil yapıların baskılarına boyun eğerek, içlerindeki "vahşi kadını" bastırmış ve unutturmuşlardır. Bu durum, kadının hem ruhsal hem de duygusal olarak tükenmesine yol açar. Estés’in ifadesiyle, “Kadınlar, yaratıcı enerjilerini ve sezgisel güçlerini modern dünyanın hızına kurban etmişlerdir.”
Bu tespitin gerçekliğini düşündüğümde, kendi çevremdeki pek çok kadının hayatında bu tükenmişlik halini görebiliyorum. Kadınlar, bir yandan başarılı bir kariyer inşa etmeye, bir yandan iyi bir eş ve anne olmaya çalışırken, kendi iç dünyalarını unutuyorlar. Estés, bu durumu “ruhun kuruması” olarak adlandırır ve modern kadının bu süreçte yalnızca bir gölgeye dönüşeceğini ifade eder: “Bir kadının içsel doğasıyla olan bağını yitirmesi, onun hayatta yalnızca bir figüran olmasına neden olur. O artık kendi hikâyesini yazamaz.”
Kitapta, bu ruhsal çıkmazı açıklayan güçlü bir metafor da yer alır: “Vahşi kadının sesi, modern hayatın gürültüsünde boğulur.” Bu cümle, beni kendi yaşamımı sorgulamaya itti. Kaç kez kendi iç sesimi duymayı başaramadım? Kaç kez içgüdülerime güvenmek yerine dışsal beklentilere göre hareket ettim? Bu soruların cevabı, kitabın kadınlara sunduğu farkındalık yolculuğunu daha da anlamlı kılıyor.
Kişisel Bir Yolculuk
Kurtlarla Koşan Kadınlar, kişisel bir deneyime dönüşen nadir kitaplardan biri bana göre. Estés’in masallar üzerinden yaptığı analizler, okuru yalnızca düşündürmekle kalmıyor, aynı zamanda bir keşfe çıkarıyor. Kitabı okurken, kendi içimde uzun zamandır kaybolmuş hissettiğim bazı yanlarımı keşfettim. Örneğin, küçük bir çocukken hayalini kurduğum şeyleri ne kadar geride bıraktığımı fark ettim. Kitap bana, kendime dair unuttuğum hikâyeleri yeniden hatırlamam gerektiğini gösterdi.
Kitabın şu cümlesi hâlâ zihnimde yankılanıyor: “Bir kadının kendi hikâyesini hatırlaması, hayatının kontrolünü yeniden eline almasıdır.” Bu cümle, bana geçmişte yaşadığım deneyimlerin ne kadar önemli olduğunu ve bunları unutmamam gerektiğini anımsattı. Hepimiz bazen hikâyelerimizi unutuyoruz, değil mi? Ama bu kitap, bize onları yeniden hatırlatıyor.
Samimi Bir Eleştiri
Kitap ne kadar büyüleyici olsa da, zaman zaman yorucu olabileceğini itiraf etmeliyim. Estés’in dili, kimi zaman oldukça yoğun ve analitik. Bu nedenle, kitabı bir solukta okumak pek mümkün değil. Ancak bu, kitabın derinliğini azaltmıyor; aksine, onun üzerinde düşünmek ve sindirmek için zaman tanıyor.
Bir diğer eleştirim, kitabın her kadına hitap etmeyebileceği yönünde. Özellikle masal ve mitlere mesafeli duran bir okuyucuysanız, bu kitabı anlamakta zorlanabilirsiniz. Ancak yine de, içsel bir yolculuğa çıkmaya hazırsanız, bu kitap sizin için bir rehber olabilir.
Son Söz: Vahşi Kadınlara Bir Çağrı
Kurtlarla Koşan Kadınlar, yalnızca bir kitap değil; bir yaşam rehberi ve bir iyileşme süreci. Clarissa Pinkola Estés, kadının doğasına dair çok önemli bir perspektif sunuyor ve okuyucusunu bu perspektifle yüzleşmeye davet ediyor. Kitabı bitirdiğimde, içimde uzun zamandır hissetmediğim bir güç ve özgürlük hissettim. Bu kitap, her kadının kendi hikâyesini bulması ve yeniden yazması için bir davet.
Belki de en iyi şekilde şu sözle özetlenebilir: “Her kadın, içindeki vahşi kadını bulduğunda, kendini özgür kılar.” Eğer siz de kendinizi bulmak, yaralarınızı sarmak ve unutulmuş parçalarınızı yeniden birleştirmek istiyorsanız, bu kitabı mutlaka okuyun. Çünkü bu, sadece bir okuma değil; bir dönüşüm yolculuğu.
Keyifli Okumalar...
Comentários