Göğü Delen Adam Kitap İncelemesi
- Zeyneb G
- 18 Nis 2023
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 May 2023
Bu yazımda üniversitenin ilk yıllarında yazdığım Göğü Delen Adam kitap incelemesini paylaşmak istiyorum. Kitabı okumamış olanlar için yazım sürpriz bozanlar içerebilir. İyi okumalar.

Yaşadığımız hayatı , sıradanlaşmış zamanlarımızı daha önce deneyimlememiş biri o an’lara şöyle bir göz atsaydı ne görürdü? Ya da ne görmezdi? İşte göğü delen adam böyle bir kitap, Tuiavii’nin bizim her gün yaşadığımız ama onun hiç yaşamadğı hayatlarımıza yaptığı eleştiri ve gözlemler.Aslında Tuiavii’nin bu kitabı yazma amacı kabilesine gelen Avrupalı misyonerlere karşı kabilesini uyarmaktır. O, Avrupa'nın kötü ruhu temsil ettiğini, masumiyetini korumak isteyenlerin sakınması gereken yıkıcı ilke olduğunu düşünür ve halkını bu yıkıcı ilkeye karşı daima uyanık ve korunaklı olma noktasında uyarır. Bu nedenle kitap baştan sona Avrupa'nın yaşam biçimine olumsuz bir eleştiri niteliğindedir. Ne var ki günümüzde ülkemizde de gitgide yaygınlaşan batı sevdasına yenik düşmüş bazı zihinlerde bu eleştirilerden pay çıkarmalıdır.
“ Papalagi denince beyazlar ya da yabancılar anlaşılır. Ama sözcüğü sözcüğüne çevrilirse göğü delen anlamına gelir. Samoa’ya misyoner bir yelkenliyle gelmişti. Yerliler bu beyaz yelkenliyi ufukta bir delik olarak gördüler, beyaz adamın içinden çıkıp kendilerine geldiği bir delik. O, göğü delip geçmişti.” Tuiavii’ye göre papalagi kendini taştan yarıklara mahkum etmiştir. Onlar ise güneşin çocuklarıdır. Özgür olmalılardır. İçinde yaşadığımız binaları ise çok değişik bir tasvirle anlatmıştır; “Papalagi (beyaz adam), tıpkı bir midye gibi, sert bir kabuğun içinde oturur. Bu taş kabuğa tek bir yerden girilip çıkılır; Papalagi bu yere, içeri girerken “giriş”, dışarı çıkarken de “çıkış” adını verir, oysa ortada tek bir delik vardır.” İçinde oturduğumuz bu yapıları tarif etmek hiç bu kadar sıra dışı olmamıştır. Lakin bu yazılan cümlelerin yanlış olmadığı da bir gerçek. Daha iyi bir yaşam için tercih ettiğimiz apartmanlar bizi modern bir hapishaneye mahkum etti. Fakat tüm bunların dışında ait olduğumuz yüzyılda Tuiavii’nin bahsettiği gibi güneşin çocukları olmak ve özgürce yaşamak artık bir çoğumuz için imkansız. Her ne kadar bizim yaşam biçimimiz Tuiavii’ye göre ütopik gelse de onların yaşam biçimide bir çoğumuz için geçmişten birer hatıra şu anda.
“Her aile bu taş sandığın belli bir bölümünü kendine ayırmıştır. Bir aile diğerlerinin ne yaptığını bilmez. Sanki onları yalnızca taş duvar değil, birçok ada ve deniz ayırıyormuş gibi. Giriş deliğinde karşılaştıklarında ya isteksizce selamlaşırlar ya da düşman böcekler gibi mırıldanırlar. Gören de bir arada yaşamak zorunda kaldıkları için hiddetlendiklerini sanır…” Tuiavii bu bölümde komşuluk ilişkilerinin ne kadar yozlaştığından bahsetmiştir. Her ne kadar bizim kültürümüzde komşuluk, hal hatır sorma, selam verme gibi adetler olsada ne yazıkki bu övünç kaynağı sadece dilde kalmaya başladı. Gün geçtikçe kendi kültürümüzden ve değerlerimizden uzaklaşıyoruz. Artık sabrımız kalmadı,komşumuzdan gelen en ufak bir sese , kokuya dayanamayıp ortalığı ayağa kaldırıyoruz. Selam verme sıklığımız azaldı. Durup bir düşününce acaba ne zamandır bu kayıpları yaşamaya başladık? Diye soruyor insan. Kazandığımız mal mülk para mı gözlerimizi kör etti yoksa bir dosttan fazlasını mı bulduk? Bu soruların nice cevapları olabilir lakin Tuiaviiye göre bu cevap para ve onun gücü; “Beyaz adamın gerçek Tanrısı paradır. Para uğruna mutluluğunu, vicdanını, onurunu, gülüşünü, sevincini, sağlığını, eşini, çocuklarını bile feda etmeye hazırdır. Onun için her türlü acımasızlığı yapar. Yalan söyler, dolandırır, soyar, insanların aklını çeler, hatta öldürür. Paraları üst üste yığıldıkça gözlerinde hırs ve zevk parıltıları oluşur. “Bu kadar çok parayı ne yapacaksın?” diye sorduğunuzda verdiği cevap sadece “Daha çok istiyorum.” olur. Paranın onu nasıl hasta ettiğini, bütün duygularını ele geçirdiğini göremez.”
İnsanoğlunu büyük bir yıkıma sürükleyen iki güç olduğunu düşünüyorum bunlardan biri güç diğeri ise Tuiavii’ninde bahsettiği para. Para günümüzde herşeyi yapabilir. Parası olan sahte gülüşler, iltifatlar güç ve otorite alabilir. Kendimizi her şeyden üstün tutarken ,kibir gözümüzü boyarken asıl söz sahibi olanın bir avuç metal olması oldukça ironik aslında. Bu cümleleri okurken insanın aklına eflatunun şu sözleri geliyor “ para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için para öderler” sanırım bu cümlelerin üzerine başka bir şey söylemeye gerek yok. Sadece iki cümle ama şu anki durumuzu çok güzel bir şekilde açıklayan bir cümle. Hayatımızı döngü haline sürükledik. Artık meslekleri bile sadece para için yapmaya başladık. Okullada bu yüzden gider olduk. Saf bilgi arayışı ve merak yok oldu içimizde.
Bu düşündüklerimi Tuiavii’de görmüş olacakki meslekler hakkında da bir iki şey yazmış; Tuiavii, Papalagi’nin tek bir meslek sahibi olmasını da eleştirir. Ve der ki: “Papalagi'nin çoğu, yalnızca meslekleri olan şeyleri yapabilirler.” Örneğin kafasında birçok bilgi, kolunda güç olan büyük şef, döşeğini yere sermekten, yemek kaplarını temizlemekten acizdir. Meslek sahibi olmak; yalnızca koşmak, yalnızca tat almak, yalnızca savaşabilmek demektir. Yalnızca tek bir şey yani. Bu yalnızca tek bir şey yapabilmenin büyük bir eksikliği ve tehlikesi vardır. Çünkü herkes günün birinde kanosunu lagünde yüzdürmek zorunda kalabilir.” Tam da ihtiyacımız olan gereksinimler. Çok yönlü olmak. Günümüzde özellikle gençlerin bu yolda olmadıklarını görüyorum. Ne mesleğim varsa onunla ilgili kitaplar okuyayım filmler izleyeyim sadece onunla ilgileneyim. Yarın bu kişilere başka ne yapabilirsin dediğimizde ise hiçbir cevap veremezler. Meselenin başka bir mesleği bilmek olduğunuda düşünmüyorum. İlk yardım öğrenmek, dikiş dikmek, yemek yapmak, edebiyatla ilgilenmek, veya bir iki matematiksel işlem bilmek bile mesleki özellik olarak algılanıyor. Bu anlayış yüzünden hayatımızı kolaylaştıracak belkide kurtaracak bazı işleri öğrenmiyoruz, hep bu konuda birilerine muhtaç kalıyoruz. Bu, bir ülkeyi robotlaştıracak ve yozlaştıracak bir hastalıktır. Bizim meslek sahibi insanlar olarak bu ve benzeri şeyleri yapabiliyor olmamız en azından denememiz gerekir. Şikayet etmeden zamanım yok demeden bir an önce yapmalıyız bu şeyleri yoksa Tuiaviinin dediği gibi zaman hastalığına yakalanacağız;
“Zaman Papalagi’yi hep mutsuz eder. Büyük Ruh’a yakınır da yakınır, daha fazlasını vermedi diye. ‘Zaman hiç yetmiyor!’ ‘Zaman dört nala kalkmış kırat gibi koşuyor!’, ‘Biraz daha zamanım olsa!’ Böyle sızlanır durur beyaz adam. Hep söylüyorum, bunun bir hastalık olması lazım. Çünkü, diyelim ki beyaz adamın içinden bir şey yapmak geçiyor. Yürekten istiyor hem de. Hemen her seferinde aynı düşünceye kapılıp, bastırır bu isteğini: ‘Keyiflenmeye zamanım yok’ Oysa zaman orada öylece durur. O ise en iyi niyetle bile görmez onu. Zaman alan binlerce şey sıralayıp, yakına yakına işinin başına çöker. Ne zevk, ne de eğlence verir işi ona. Üstelik kendinden başka zorlayan da yoktur onu…” Günümüzde zaman tanzimi konusunda zorun yaşayamayan insanların sayısı bir elin parmağını geçmez tahminimce. Asıl sorun zamanı dolu dolu yaşadığımızdan mı kaynaklanıyor yoksa az olduğunu düşünüp ye yapacağımıza karar vermekle mi ? Bence asıl sorun dünümüz hakkında değerlendirme yapıp yarın hakkında plan yaparken en değerli zamanımız olan bugünümüzü görmezden gelmemizdir. Biz önümüzde duranı farketmedikçe zaman bize aldırış etmeden avuçlarımızdan kayıp gidecektir. Bu olmadan önce güzel günlerimizin ve tatlı acılarımızın keyfini çıkarmalıyız.
Son Demler..
Bir serüven gibi okuduğum göğü delen adam böyle bir kitaptı işte; düşündüren sorgulatan ve farkındalık oluşturan. Kitapla ilgili son yorumuma geçmeden önce Tuiaviinin halkına seslendiği şu cümleleri eklemek isterim; “Papalagi "size ışığı getirdim" demişti. Yüreklerimizi alevlendiren, duyularımızı mutluluk ve şükranla dolduran o güzelim ışığı. Bu ışık birbirimizi sevmemizdir, yürekten "Selam" diyebilmemizdir.” Göğü delen adam her yönüyle beni etkileyen ve ufkumu açan bir kitap oldu. Tuiaviinin tüm görüşlerine katılmasamda onu sonuna kadar haklı bulduğum ve “evet işte bu” dediğim pek çok durum sözkonusu olmuştur. İçinde yaşadığımız dünyanın ve içine sürüklendiğimiz olayların normalleştiği günümüzde belkide ihtiyacımız olan şey sadece hayatlarımıza yukarıdan bi göz atmak olmalıdır. Böylelikle bir gün amacımızın ne olduğunu unutmadan kendimize bir çeki düzen verebiliriz. Biz diyorum çünkü Tuiavii bu notları her ne kadar 80li yıllarda avrupayı hedef alarak yazmış olsada ben gününümdeki halimizle arasında pek bir fark göremiyorum. Özellikle kendi ülkemizde bile son yıllarda artan batı hayranlığı bir nesli tüketebilecek bir boyuta ulaştı. Tuiavii kendi halkına adeta yalvardığı cümlelerinde batıya özenmeyin mesajını vermiştir. Vermek istediğimiz mesajlar , korumak istediğimiz değerler aynı olduktan sonra Tuiaviinin bu eleştirilerine kulak vermek ve üstüne ekleyerek gelecek nesillere bu mesajları iletmek biz insanların gayesi olmalıdır. Ufku geniş, hayalleri büyük ve değer farkındalığı gelişmiş nesiller olmamızı diliyorum. Gelecek nesillere selam olsun.
Bu kitap yorumunu okurken aklıma amir khan filmi olan PK geldi. Uzaydan dünyaya gelen bir uzayli. O zamanın süregelen durumlarıni komik bir şekilde eleştirildiği izlerken eglendigim bir filmdi. Tavsiye ederim 😉